TARİHİ YORUMLAMAK

Osmanlı kimdir?

Tarihi gerçekleri saklama, olayları saptırma alışkanlığımıza rağmen, Osmanlı her zaman konuşuldu fakat özellikle son dönemde, aşırı bir yoğunlukta gündemde olduğunu görüyoruz. Çok farklı görüşler ortaya konuyor. İnsanlarımızın bu konudaki bilgileri zaten yetersizdi, şimdi iyice kafalar karıştırılıyor. Osmanlı’nın elbette artıları da eksileri de var. Her yapı gibi o da ömrünü doldurdu. Bize kazandırdıklarına şükranlarımızı sunarken yapmadıklarından veya yapamadıklarından ders almak zorundayız.

OSMANLI, bizim geçmişimiz.
O geçmişte; Siyaset var, Fedakarlıklar var, Şan ve Şöhret var. Gurur duyuyoruz.
O geçmişte; Beceriksizlikler var, elde olmayan kayıplar var. Üzülüyoruz.
O geçmişte; Türklüğe karşı, ihanete varan, uygulamalar var. Utanıyoruz.
O geçmişte; Üretim yok, Halkın eğitilmesi yok. Acısını bugün çekiyoruz.

Tarihi gerçekleri saklama, olayları saptırma alışkanlığımıza rağmen, Osmanlı her zaman konuşuldu, fakat özellikle son dönemde, aşırı bir yoğunlukta gündeme sokuldu. Çok farklı görüşler ortaya konuyor. İnsanlarımızın bu konudaki bilgileri zaten yetersizdi, şimdi iyice kafaları karıştırılıyor.
İnsanlarımız, konunun ÖZÜNÜ-İÇERĞİNİ doğru anlar, doğru değerlendirirse, bilinçli olarak, kendi görüşünü belirler, başkalarının güdümünden kurtulur, kendi özgür iradesiyle hareket eder. ‘’Hatasız kul olmaz’’ en korkunç hata aldanmak, tuzağa düşmektir. Tarihin her döneminde yaşanmıştır, ‘’Şeytan insana pabucu ters giydirir’’, önlemini alamayanlar bedelini ağır öder.

Çabam; Halkımızın gerçekleri öğrenmesi, aydınlanması, aldatılmasının, tuzağa düşürülmesinin önlenmesidir.

Tercih, insanın hakkıdır, tartışmam, ancak tercihin güdülerek, ensesinde boza pişirilerek veya satın alınarak değil, bilgi ve bilinç temeline dayanması, özgür irade ile yapılmasının, İnsanın temel vasfı ve demokrasinin vazgeçilmez bir şartı olduğuna inanıyorum.

Adam kahvede atıp, tutuyormuş, ‘’Ben Halep’te iken şu kadar arşın atlardım’’, diye. Kalabalık ağzı açık, hayranlıkla dinliyor. Cesur bir delikanlı çıkıyor, sopa yemeyi de göze alarak, ‘’Halep orada ise, arşın burada, haydi atla da görelim’’, diyor.

Çağrı yapıyorum! Gelin, o delikanlıyı örnek alalım, sopa yemekten korkmayalım, diyelim ki; Osmanlı orada ise, tarih kitapları, belgeler, olabildiğince, burada, bu anlattıklarınızı gerçeklere dayandırın.

T.C. in bir vatandaşı olarak, aydınlarımızdan, akademisyenlerimizden, tarihçilerimizden ricam, bu çabaya katkıda bulunsunlar. Siyasetçilerimiz de, politik hesaplar peşinde olmadan, katkıda bulunurlarsa çok mutlu olurum.

OSMANLI, şu kadar asır, üç kıtada söz sahibi olmuş, tarihi bir gerçektir, kimse bunu inkar etmiyor, edemez de.
Konu; Osmanlı tarih sahnesine nasıl çıktı, hangi değerlere dayanarak, hangi canların özverili çabasıyla büyük hedeflere ulaştı. Süreç içinde ne kadar değişti ve en önemlisi de, değişikliklerin hangi faktörlerin etkisi altında, hangi istikamette olduğunun doğru bilinmemesidir.

Gelinen son noktada, kasıtlı olarak, SEVR ANLAŞMASININ koşullarını göz ardı ederek, LOZAN ANLAŞMASININ, Osmanlı’nın en güçlü dönemiyle kıyaslanıp, küçümsenmesi ve sahneye konan ‘’OSMANLICILIK’’ tuzağıyla, doksan yıllık CUMHURİYET Rejiminin ve onun tüm kazanımlarının ortadan kaldırılmasıdır.

Onlar, Cumhuriyet ve kazanımları olmasaydı, kendilerinin de olmayacağını, olsalar bile, şimdi yaptıklarını yapamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Dayandıkları tek gerçek karşılarındaki kitleyi aldattıklarını çok iyi biliyor olmaları.

Düşünmeye ve görüş beyan etmeye yardımcı olur diye, bazı soruları ortaya koyacağım;

OSMANLI KİMDİR?

*Osmanlı, bir aile grubu mu, bir halk topluluğu mu, bir soy mu?

Osmanlı’nın, Oğuz Türklerinin, Kayı Boyundan, bir Aşiret olarak yola çıktığı bilinen tarihi bir gerçektir. Süreç içinde kendi değerlerine ne kadar sadık kaldı, kendisini destekleyen halk gruplarıyla ne kadar bütünleşti, güçlendikçe hangi istikamette, ne kadar saptı?

*Osmanlı, Türk’e, Türklüğe, Türkçe’ye niye sırt döndü? ‘’Kavm-l Necip’’ ve ‘’Etrak-ı bi İdrak’’ söylemleri neden benimsendi?

*Osmanlı, çocuklarına, ’’Cennet anaların ayağının altındadır’’. ‘’Analar, ayaklarının altı öpülecek varlıklardır’’ ilkelerini sürekli telkin ederken, anaların da, kendilerinin bir parçası olduğu için çocuklarına kendi değerlerini telkin edeceğini bildiği halde, neden, en az, otuz padişahın anası kendi soyundan değil de, başka etnik, din ve kültür yapısındaki gruplardan geliyor?

Osman Bey, oğlu Orhan’ı Bizans kökenli prensesle evlendireceği zaman, Şeyh Edebali’nin kızı olan Eşinin ‘’Yapma bey, soyumuz bozulur’’ dediğini kitaplar yazıyor. Hangisinin düşüncesi doğru, hangisinin uygulaması doğru? Cennete gitmek için anasının ayağının altını öpecek çocuk, anasına ihanet eder mi? Etmez ise, anasının telkinlerini dikkate alarak devleti yönetmek, devletin temel yapısına uyar mı?
*Osmanlı başlangıçta izin vermesine rağmen, süreç içinde neden Türklerin Devlet kademelerinde görevlendirilmelerini, Yeniçeri Ocağına ve Hareme alınmalarını yasakladı?

*Osmanlı, Tophanede kurduğu, devrinin çok ileri teknolojisine sahip, Rasathaneyi neden kendi donanmasının top atışlarıyla tahrip ettirdi?

*Bir tarih profesörü kitabında gururla, matbaanın Osmanlı’ya icadından 250-300 sene sonra gelmiş olmasını kabul etmiyor ve diyor ki; Matbaanın icadından takriben 50 sene sonra, Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde bile henüz matbaa yokken, Osmanlı’da matbaa vardı. Tarihe bakıyorsunuz, gerçekten Selanik bölgesindeki Yahudilerin matbaayı kullanmasına izin verilmiş, diğer Türk ve Müslümanların kullanması yasaklanmış. Devletin önce kendini koruması gerektiği ilkesinden hareket edersek, bu profesörün iddiasına göre, Osmanlı kim oluyor?

*Çok var, ama önde gelen iki örnek, Hürrem Sultan ve Kösem Sultan’ın Devlet yönetimindeki etkinlikleri ne kadar doğru bilinirse, Osmanlı o kadar doğru anlaşılır.

*1774 yılında Rusya ile imzalanan Küçük kaynarca Anlaşmasının maddeleri, bu arada, Osmanlı’daki Ortodoksların hamiliğinin Ruslara devri bilinirse, Osmanlı’nın ne kadar bağımsız olduğu doğru anlaşılır.

*1808 Yılında ‘’Ayanla’’ imzalanan, anayasa niteliğindeki, Sened-i İttifakın içeriği bilinirse, Osmanlının kendi topraklarında ne kadar egemen olduğu doğru anlaşır.

*Abdülhamit’in tahttan indirilme kararını veren Osmanlı Meclisinin yapısı, kimlerden oluştuğu ve onun kararını Abdülhamit’e tebliğ eden heyetin yapısı, kimlerden oluştuğu bilinirse, Osmanlı’nın kim olduğu daha doğru anlaşılır.

*Altında Osmanlı’nın onayı olan, SEVR anlaşması doğru bilinirse, Osmanlı’nın neye karar verdiği daha doğru anlaşılır.

*Osmanlı’nın Anadolu’ya yaptığı yatırımla, Balkanlarda ve Arabistan’da yaptığı yatırımlar bilinirse, Osmanlı’nın kim olduğu daha doğru anlaşılır.

*Osmanlı’nın, Halkının eğitimi için herhangi bir çabasının olup olmadığı bilinirse, Osmanlı’nın kim olduğu daha doğru anlaşılır.

*Osmanlı’nın toprak düzeni bilinirse, daha iyi anlaşılır.

*Osmanlı’nın üretime dönük, sanayi devrimine dönük bir eseri var mı, bilinirse daha iyi anlaşılır.

Amaç kesinlikle, ne Osmanlı’yı yermek, ne de övmek olmamalı. Osmanlı’yı doğru öğrenirsek, onun kazanımlarını da, yapması gerekip de yapmadıklarını doğru anlar isek MİLLİ MÜCADELENİN ASALETİNİ daha iyi anlar, onun ürünü olan CUMHURİYETİN değerlerine sahip çıkarız.
2015 yılında OSMANLICILIK oyunu oynayanların gerçek yüzünü daha iyi görürüz.

Osmanlı’nın elbette artıları da var, eksileri de var. Her yapı gibi o da ömrünü doldurdu. Bize kazandırdıklarına şükranlarımızı sunarken yapmadıklarından veya yapamadıklarından ders almak zorundayız.

Osmanlı’ya en büyük kötülüğü, OSMANLICILAR yapıyor, kendi çıkarları için, Halkı kandırmak amacıyla, Osmanlı’yı kullanıyorlar ve onun mevcut saygınlığına da gölge düşürüyorlar.

Kim bilir, belki Osmanlı döneminde de gerçek Osmanlı olamadıkları halde, Osmanlı gibi görünen OSMANLICILAR vardı ve Osmanlı’yı onlar batırdılar.

Dilerim, çabam amacına ulaşır, gerçekleri daha iyi görürüz…