DUYGULAR VE GERÇEKLER

Duygularım ve Gerçekler II

Türkiye’de bütün kesimlerin yanlışları var. Demokrasiyi özümsemek kolay değil. Türk Ulusunun, asırlar boyu yaşadığı acıların yarattığı, korkularından sıyrılması hiç kolay değil. Bir doğruyu yaparken bir yanlışı veya eksiği yapmak bazen kaçınılmaz oluyor. Başarılması gereken, kendilerinin de bir gün, ‘’öteki’’ olabilecekleri gerçeğini görmeleridir.

Aynı başlıkla ikinci yazıyı yazıyorum. Birincisi seçimden hemen önce idi, bu ise seçimden hemen sonra.

Ve seçim gerçekleşti… 22 Temmuz’da yapılan genel seçimlerin sonucuna sevinenler ve üzülenler oldu. Sevinmek ve üzülmek doğal bir olgu. Ülke için önemli olan, sevinenlerin de üzülenlerin de olayın yarattığı duygusallıktan süratle sıyrılıp, gerçekçi ve akılcı değerlendirmeler yaparak, geleceğe dönük projelerini gözden geçirmeleridir.

Seçim, demokrasiyi yaşayabilmek için mutlaka kullanılması gereken bir araçtır. Ulusal iradeyi yansıtırsa başarılı olur, yansıtamaz ise şekilden öteye gidemez. Seçim yapıldı, kırıcı dökücü olmaması çok güzel, siyasileri, görevlileri ve halkı kutlamak gerekir.

Seçimin şekil boyutundan övgü ile söz ederken içeriğini irdelemekte yarar var. Sonuç, ulusal iradenin bilinçli bir yansıması mı, yoksa siyasilerin ektiği tohumlar sonucu halkta oluşan duygusal, hatta intikam almaya dönük düşüncelerin bir yansıması mı? Bu soru ile seçim sonucuna gölge düşürmek istemiyorum. Bu seçim, katılım oranı ve kullanılan oyların sonuca yansıması bakımından, bir önceki seçimden çok daha demokratik, gerçekçi ve tartışmaya yer vermeyecek kadar doğru. Sorum şu; iktidarı ve muhalefeti ile tüm siyasi partiler, halka yaşamsal gerçekleri ne kadar doğru olarak söylediler veya ne kadar halkı kandırmaya çalıştılar? Halk iradesini ne kadar, duygusallıktan uzak, gerçeklere dayandırarak yansıttı? Bu hesap doğru yapılmaz ise yanlış hesap Bağdat’tan döner misali hevesler kursaklarda kalabilir. Dünyada bizim kadar, aynı denecek kadar benzer olayları, tekrar tekrar yaşayan toplum enderdir.

Türkiye’de bütün kesimlerin yanlışları var. Demokrasiyi özümsemek kolay değil. Demokrasiyi doğru anlamak da yaşama geçirmek de başlı başına bir kültür işidir. Türk Ulusunun, asırlar boyu yaşadığı acıların yarattığı, korkularından sıyrılması hiç kolay değil. Bir doğruyu yaparken bir yanlışı veya eksiği yapmak bazen kaçınılmaz olabildiği gibi, insanların hırs ve çıkar duygularına gem vurmak da mümkün değil. Hatası olmayan, insan ve toplum yok. Başarılması gereken hata payını azaltmak. Başarılması gereken insanların, ‘’ötekilerin” de insan olduklarını kabul etmeleri, kendilerinin de bir gün, ‘’öteki’’ olabilecekleri gerçeğini görmeleridir.

Seçim zaferinin kahramanı, Sayın Başbakanın, seçim gecesi, partisinin balkonundan partililerine yaptığı konuşmayı alkışlıyorum. İşinin çok zor olduğunu da biliyorum ama istiyorum ki, bundan sonraki icraatı konuşması doğrultusunda olsun. Şüphen mi var derseniz, evet. Güvenmek istiyorum ama güvenemiyorum. Aynı gece, değişik kanallarda konuşan bazı AKP milletvekillerinin sığ, çiğ, devletin kurumlarına, toplumun kendileri dışındaki kesimlerine dönük sözleri bende endişe yaratıyor. Acaba, bunlar parti içinde marjinal insanlar mı, yoksa Sayın Başbakan içindekini frenliyor mu? Dilerim içi dışa vurduğu gibidir.

Başarı, insanın başını döndürebilir, gücünü olduğundan fazla sanıp, çağdaş kriterlere uymayan köklü adımlar attırabilir. Başarının bir bölümünün rakiplerinin hatalarından kaynaklandığını görmeyebilir. Büyüklenmek de korkup bir yerlere sığınmak istemek de işi, “Siz isterseniz şeriatı da getirirsiniz” deme noktasına sürükleyebilir. Bunun, demokrasinin kendisine vermiş olduğu bir hak olduğunu zannedip çok büyük bir hataya düşebilir. İsminin önünde bilim adamı unvanı taşıyan bazı kişiler bu yönde kendisini yüreklendirebilir.

Şu hususları kabul etmek gelecekte atılacak adımlara ışık tutabilir. Seçim sonucu; bazı olaylara ve söylemlere tepkileri içeriyor. Bazı olaylar halka kötü anlatıldı veya hiç anlatılamadı, o nedenle seçim sonucunda eksik bilgi ve değerlendirmelerin payı var. Seçime katılmayan, takriben, yüzde on beş nüfusun çoğunluğunun çok konuşan, az iş yapan okumuş kesimden olduğunu sanıyorum. Seçim sonucu, doğru veya haklıdan ziyade emeğe verilen bir primdir. Kabul etmek lazım ki, kazanan taraf çok iyi çalıştı. Seçim sonucunun istikrar getirdiği değerlendirmelerini kabul etmek isterim, ama tereddüdüm var. Mecliste, üç parti değil en az beş parti var.

Dileğim, sonucun hayırlı olması ve herkesin, akılcı, gerçekçi ve çağdaş davranmasıdır…

23 Temmuz 2007