ÜLKEM – İLKEM

Bilmeden yaşamak II

Araplar kendi aralarında bile birlik olamazken, İslam Birliği kurulacak, Türkler lider olacak, buna kargalar bile güler, ama bizde bunu empoze edenler de var, onlara inanıp aldananlar da var.

Kendisini ve çevresini tanımayanları, çevresinden kendisine yönelmiş, yalancı gülücüklerin arkasındaki hinlikleri anlayamayanları, rüzgara boyun eğmiş yapraklara benzetirim, kendilerini güden gücün istediği yere sürüklenirler, sürünmekten kurtulamazlar. Bilgisi ve bilinci gelişmemiş, insani değerleri tanımamış insanların gelişmemişliğindeki en büyük kusur, elbette kendilerinindir, bunun yanında, kasıtlı olarak, engellendikleri de bir gerçektir. Gelişmiş, bilinçlenmiş, güçlü insanlar sömürülemezler. Ezilen, sömürülen zavallılar, onları sömüren insan canavarlar, bunları seyreden umursamazlar, dünyada bir arada yaşıyorlar. Sömürenler, Tanrı’dan yetkili olduklarını iddia ettiler, zor kullandılar, insanları kandırdılar, kaleyi içten fethedip işbirlikçileri kullandılar, koşullara göre şekil değiştirdiler, fakat sömürü düzeninin ortadan kalkmasına asla izin vermediler.

Şu bir gerçek ki, sömürenler çok bilgili, çok zeki, sömürülenler çok bilgisiz ve hiç gelişmemiş. Sömürenlerin sadece dış odaklı olduklar zannedilir, hayır, sömürenlerin dış odaklısı da, iç odaklısı da var. Aralarındaki tek fark, dış odaklının ki, açık düşman kazığı, iç odaklının ki, örtülmüş dost kazığıdır. Hangisinin daha çirkin olduğunu siz düşünün. Dış odaklı sömürücüler, sömürdükleri toplumları, kendileri dışındaki tehlikelerden koruduklarını söylerler, doğrudur, ama amaç, sömürdüğü toplumu korumak değil, sömürgesini başkasına kaptırmamaktır. İç odaklı sömürücüler, sömürdükleri insanlara, öbür dünya için rehberlik yaptıklarını iddia ederler, aldıkları ücret peşin, vaat ettikleri öbür dünya veresiyedir. Sömürücülerin milliyeti, dini, imanı, dışı, içi yoktur, insanları kandırmak için, kutsal değerler, ulusal değerler, düşman tehlikesi dahil, akla gelen, gelmeyen, her türlü aracı kullanmakta hiçbir sakınca görmezler. Sömürülenler, her söylenene inanacak kadar, bilgisiz ve bilinçsiz oldukları süre, hinoğlu hinler, zavallılara, önce bindikleri dalı kestirip, yere düşürürler, sonra, üstüne çullanıp boynuna yuları geçiriverirler. O yulardan kurtulmak için yedi neslin değişmesi bile yetmeyebilir.

Kim bilir, belki bize de bindiğimiz dalı kestiriyorlar da, biz bunun farkında, bilincinde değiliz. Bilmek, aldanmamak, onurlu yaşamak, insanların, toplumların kendi sorumluluklarıdır. Düştükten sonra ayağa kalkabilmenin bedeli, düşmemek için harcanacak bedelden çok, çok fazladır. Anlamak, aydınlanmak, bilinçlenmek, güçlenmek, “uzun ince bir yol” olsa da, sabırla, kararlılıkla devam etmekten başka çare yoktur. Bireyler kurtarılmadan, Ulus kurtarılamaz.

Nakil… Tevatür… Derler ki;

Bir Arap’la bir Türk, çölde yaya olarak bir yerden bir yere gidiyorlar. Çöl koşullarında yürümek çok zor. Arap, Türk’e der ki; ikimiz birden yoruluyoruz, sırayla, birimiz diğerini sırtında taşısın, taşıyan biraz daha fazla yorulur ama hiç olmazsa sırayla dinlenmiş oluruz. Sırtta taşıma süresi, sırttakinin söyleyeceği bir türkü süresi kadar olsun. Türk, “Kavmi Necip’e” çok saygılı olduğu için düşünmeden olur der. Arap, önce ben seni taşıyayım der, bu özverili davranıştan Türk mest olur. Türk, Arap’ın sırtına biner, başlar, “Şu Yemen elleri, ne de, yamandır… Burası Huştur, yolu yokuştur, giden gelmiyor, acep ne iştir” ağıtını yanık yanık okumaya. Biter, yer değişirler. Arap, Türkün sırtına biner, başlar, “Yalelli” okumaya. Git Allah git, Arap’ın türküsü bir türlü bitmez. Türk, bitkin halde, ölüyorum, bu ne bitmez bir türküymüş der. Arap, istifini bozmadan; benim türküm bu. Ben anlaşmaya uygun hareket ediyorum, sen de uymak zorundasın, bunu baştan düşünseydin. Hem senin kaderin böyle yazılmış olmasaydı, başına bu iş gelmezdi. Kadere karşı gelinmez, katlanacaksın der. Ayrıca Arap, şunu da nakleder; ben falandan duymuştum, o da filandan duymuş, ulu kişi buyurmuş ki, “Türk, Arapsız yaşayamaz.” Türk, tanımadığı ulu kişinin bu hükmüne inanır. Böylece, Arap, Türk’ün elini kolunu ve beynini sıkıca bağlamış olur.

Mesele sadece Arap meselesi değil, bizi gütmek isteyen bütün güçler bu kapsamdadır. Şapkalarımızı önümüze koyup düşünelim: Bizi kimler aldatıyor, nasıl aldatıyor, biz niye aldanıyoruz, bu düzende dış odakların payı ne kadar, işbirlikçilerin payı ne kadar? İslam Birliğini gerçekleştir, sen de birliğin lideri ol, diyenlerin hinliklerini anlayamazsak, kusur kimin olur? Komşudaki yangınını söndürülmesine yardımcı olmak insani bir davranıştır, ama kendi evindeki yangın sürerken, bir kişinin komşudaki yangını söndürmeye koşması akılla, bilgiyle değerlendirilemez, tek neden, altında çok büyük bir çıkar olduğudur. Arap Kültüründe, Arap dışındaki Müslümanlar, ‘’Mevali’’ diye nitelendirilir ve Arap, İslam Birliğinde bir mevalinin liderliğini asla kabul etmez. Arap, ülkesindeki Osmanlı izlerini bile acımasızca temizlerken, Araplar kendi aralarında bile Birlik olamazken, İslam Birliği kurulacak, Türkler lider olacak, buna kargalar bile güler, ama bizde bunu empoze edenler de var, onlara inanıp aldananlar da var.

Biz, bugün parçalanmanın ve kardeş kavgasının eşiğine getirilmişsek, amacın Türk kültürünün yok edilmesi olduğunu göremiyorsak, Sevr hedefinin unutulduğunu sanıyorsak, büyük gaflet içindeyiz demektir. Türkleri “Etrak-ı bi idrak” diye niteleyenlerden nefret ediyorum, fakat yaşadıklarımız karşısında, acaba diye endişe etmekten de kendimi alamıyorum. Ama inanıyorum ki, içimizde öyleler bulunsa bile, Türkler özünde ‘’zekidir, çalışkandır, onurludur’’, tökezletilseler bile düşürülemeyecekler. Filozof diyor ki; yöneticiler erdemli ise yasa olmasa da olur, çünkü erdemli insan, halkın yararına olan işi yapar. Yöneticiler erdemsiz ise yasa olsa da fayda etmez, ‘’Hileyi Şeriye’’ yöntemiyle, kendi çıkarına olan işi yapar. Türk insanı, bir sürü cambaz arasından, Erdemli Yöneticiler seçebilme yeteneğini kazanırsa, benim hiçbir korkum kalmayacak.

Arayışlarınız bitmesin. İnanarak istenirse, mutlaka, aldatılamayan, onurlu yaşayan insan olunur.

01 Ağustos 2010