ÜLKEM – İLKEM

Yönetimde Kargaşa Üzerine Düşüncelerim

Türkiye’de yönetim veya anlayış kargaşası var. Bunun bir bölümü bilinçsizce bir bölümü ise çok bilinçli ve sinsice. Türkiye bir yönü ile çağdaşlaşmak istiyor. Bu çaba veya düşünce bugünün konusu değil. En azından 1800’lü yılların başından beri süre gelen bir düşünce ve çaba.

Şu sorunun cevabını net olarak, bulmak gerekir. Bir amaç iki asırlık bir çaba sonunda hala gerçekleşmemiş ise ya amacın doğruluğunda ya da çabaların yeterli olup olmadığı konusunda bir araştırmaya gerek var demektir. Bana göre bu araştırma çok ciddi olarak yapılmalı ve gerçek nedenler ortaya çıkarılmalı. Aksi halde bütün kaynaklar, özellikle de zaman boşa harcanmış olur.

Bir toplum için çağdaşlaşmak kadar doğru ve önemli bir amaç olamaz. İnsanlar geleceği yaşayamazlar. Geleceği ancak tahayyül ederler ve hazırlamaya çalışırlar. İnsanlar ya günü yaşarlar ya da geçmişi yaşarlar. Günü yaşayanlar çağdaş insanlardır. Geçmişi yaşayanlar geride kalmış insanlardır. Toplumun büyük bölümü, itiraf etsek de etmesek de yönetilen kesimdir. Bunlar genelde yöneten kesimin peşinden giderler. Etkinlik, yöneten kesimdedir. Her devirde yönetilenlerin yönetenleri etkileme yöntemleri mevcut ise de hiçbir devirde bu yöntemler mutlak bir etkinlik kazanamamıştır ve doğal olarak kazanamaz da.

Zira güç kimin elinde ise etkin olan o dur.

Kaba bir tasnifle yöneteni ve yönetileni ile iki grup var; geride kalmış – gerici grup ve çağdaş -ileri grup. Bu gruplar birbirlerinden yüz seksen derece farklı olmakla beraber ortak noktaları da var. Ortak nokta bunların düşünce ve eylem bakımından aynı temelden hareket etmiş olmaları. Bu temel her iki grup için de bilgi ve menfaat.

Çağdaş kesim elbette ki çağı anladığı ve bilgi düzeyi yüksek olduğu için çağdaştır. Geri kalmış kesim, çağı anlamamış olduğundan hala geçmişin mitolojik, mistik veya çarpıtılmış din duygularının etkisi altında yasadığı için geridedir. Menfaat konusuna gelince, genel olarak, çağdaş olanlar toplum menfaati, gerici olanlar ise bir kişi, bir aile veya bir kesimin menfaati peşinde koşanlardır.

Kafaların karışık olması, her zaman, yönetenlerin, hoşuna gider. Bu tuzağa entelektüel geçinen eksikler de katılınca ortalık iyice karışıyor. Konu uzun uzun incelenmeli. Zaten bu yazının amacı ileride yazılması arzu edilen yazıya şablon olması.

Demokrasi çağdaşlığın kaçınılmaz bir anlayışı ve bu anlayışın yasama geçirilmesidir. Bunu ben herkesten çok istiyorum. Ancak Türkiye için konuşursak demokrasinin koşulları ile ortamın gerçek koşullar arasında zıtlıklar var. Kalkınmış ülkelerin demokrasisini, projesi güzel betonarme bir binaya benzetirsek, bizim demokrasimizi de bunun yanında ahşap bir binaya benzetebiliriz.

Bizde bazı entelektüel iddiasında olan eksikler, gelişmiş demokrasilerin koşullarını niye uygulamadığımızın hesabını soruyor. O koşulların oluşması için çaba sarf etmek mutlaka gerekir ama koşulları sağlamadan kuralları uygulamaya kalkmanın veya bunu istemenin akılla, gerçekçilikle bağdaşır bir yanı olduğunu düşünemiyorum.

Bir çarpıcı örnek; …Efendim oralarda uçaklar gece kalkış ve iniş yapıyor. Zaman da çok önemli öyle ise biz de uygulayalım. Bu görüşün ilk iki ayağı doğru. Oralarda bu iş yapılıyor. Gerçekten zaman da çok önemli. Ancak biz de bunu uygulayalım isteğine gelince düşünmek gerekir. Benim koşullarım buna elverişli mi? Gece uçuş teçhizatı olmayan uçakla bu koşullara sahip olmayan hava alanına inmeye kalkarsan bunun adı intihar olur. Sen ahşap binanda elektrikten kaynaklanabilecek yangınlara karşı gerekli önlemi almadan güzel projelendirilmiş betonarme bir binadaki ışıklandırmayı uygulamaya kalkarsan binayı tümden yakıp kül edebilirsin.

Mevcut riskler, mevcut eksiklikler demokrasiyi ertelemek için bir sebep olmamalı. O eksiklikler süratle giderilmeye çalışılmalı ama eksikler giderilmeden bilgisizce veya maksatlı olarak yanlış uygulamalarla demokrasiyi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmanın adı sizce ne olmalı?

 

Fenerbahçe, 11.01.2003