YAŞAM

Sevgi/Muhabbet

Düşünmeyi seviyorum. Zaman ve mekan düşünmemde pek belirleyici değil. Düşüncenin konusu, bazen kafamda kendiliğinden oluşuyor, çoğunlukla da, dış etkenlerin tetiklemesi beni düşündürüyor.

Düşünmek; fikir üretmek, bir şeyler bulmak, bir şeyleri görmek, bir şeylerin farkına varmak, bir şeyleri anlayabilmek, farklı şeyler arasında ilişki kurabilmektir. Düşünmek, aydınlanma ve adam olma yolunda atılan ilk adımdır. Düşünmek, aynı zamanda, insanı, bazen yalnızlıktan kurtarır bazen de içinde bulunduğu kalabalıktan uzaklaştırır. Düşünceler başkaları ile paylaşıldığı zaman ortam daha çok aydınlanıyor. Düşünebilmek bir yetenek işidir ve bu yeteneği geliştirmenin en kolay yolu çok düşünmektir.

9 Ocak 2001’de, ABD’de, Freeport’tayken karaladığım notlar elime geçti. O notları Türkiye’de yazmış olsam hiç yadırgamam, fakat o coğrafyada yazmış olmama biraz şaşırdım.

Karalamaları toparlayarak aktarıyorum…

* Bir türkü sözümüz var; “Demedim mi, Nazlı yarim… Çok muhabbet tez ayrılık getirir.’’

Yar (sevgili), muhabbet (sevgi) ile ayrılık bağdaşmaz kavramlar gibi gözüküyor. Sevenler niye ayrılsınlar ki? Ama sözü Anadolu insanı söylemiş, mutlaka gerçeklik payı vardır. Bazıları Anadolu insanını küçümsese de, onda bir derinlik vardır ve yargıları çok defa doğrudur. Anadolu insanı, yazılı bir kültür oluşturmasına fırsat verilmeyince, deyişlerle, türkülerle, mizah yeteneği ile sözlü kültür oluşturup günümüze taşımıştır. Sanıyorum, onun yargıları, bir düşüncenin ürünü olmaktan ziyade, yaşanmışların sonucudur. Bu türkü sözü de mutlaka yaşanmıştır. Anadolu insanı, deyişlerinde, türkülerinde, çok defa, ümitsizlikleri, yaşanan çileleri, ezilmişlikleri, sevgiliye duyulan hasreti anlatmıştır.

Bu türkü sözündeki “çok muhabbet” ile “tez ayrılığın” gerçekte nasıl yaşandığını bilmiyorum. Sadece, bu sözün tetiklediği düşüncelerimi seslendireceğim.

Ola ki;

Birbirini çok seven iki genç; örfler yüzünden… ana-baba kaprisi yüzünden… zenginlik-fakirlik yüzünden… veya bir başka sebepten… birbirlerine kavuşamamışlardır…

Bunlarda birisi, çok muhabbetin acısı ile ölmüş veya onların beraberliğine karşı olan kaba kuvvet tarafından öldürülmüş de olabilir… “Demedim mi, nazlı yarim… çok muhabbet tez ayrılık getirir” sözü, geride kalanın yakınmasının bir ifadesidir. Yazık ki, bilinen, duyulan örneklerde, çok muhabbetle birbirine bağlı olanlar, sadece ayrılmakla kalmamış, çok hazin sonuçlar da yaşanmıştır.

Sevgi/ muhabbet: İki genç arasında olabilir… Ana-baba ile evlat arasında olabilir… Arkadaşlar arasında olabilir… Manevi değerlerle ilgili olabilir… Para, şöhret, mevki sevgisi (hırsı) olabilir…

Sevginin güzeli karşılıklı olanıdır. Sevgi, karşılıklı ve dengeli olmaz ise, bir tarafın aşırı ilgisi, korumacılığı, kıskançlığı öne çıkabilir ve sevgi egoizme dönüşür. Ölçüyü kaçıran, bu tür davranışlar, öteki tarafın kişiliğini ve özgürlüğünü zedeleyeceğinden reaksiyon gösterebilir. Bu reaksiyon, vefasızlık ve nankörlük olarak algılanabilir. Birbirini körükleyen karşılıklı davranışlar, sonunda suçlamaya ve hatta nefrete dönüşebilir. Sevginin nefrete dönüşmesi tam bir trajedidir, olmaması gerekir, ama ne yazık ki, görülmüştür veya duyulmuştur.

Sevgi öyle bir kaynak olmalı ki, hiç tükenmemeli. Bir pınarın suyu, mevsimsel olarak, azabilir ama pınar kurumaz, çünkü doğa onu besler. Sevgi de, pınar gibi, beslenmeli ve kurumamalıdır. Bu dileğin gerçekleşmesi için, sevgiyi besleyecek bir kaynağa ihtiyaç var, bu kaynağın akıl olduğunu düşünüyorum. Sevgi bir duygudur ve bazen, kural tanımayacak kadar da isyankardır, gözü karadır. Akıl, yerine göre hareket etmeyi sağlayan bir ölçüdür. Kuralsız ilişki olamayacağı için, duygu/sevgi ile aklın birbirini dengelemesine ihtiyaç var. Sevgisiz akıl çok kurudur, tat vermez. Akıl tarafından dizginlenmemiş bir gönlün/sevginin ise nereye konacağı hiç belli olmaz. Bu konu da bir de atasözümüz var, “Gönül bu, …… da konar, …… da konar’’ diye.

Sevginin nefrete dönüşmesine fırsat verenlerde ne sevgi, ne de akıl vardır. Ayrılmak zorunda bırakılan sevgililer mazlum, onların ayrılmasına neden olanlar zalimdir.

Ben seni çok seviyorum, sen de beni çok sev.

Ben her şeyden çok seni seviyorum, sen de her şeyden çok beni sev.

Ben kendimi sana adadım, sen de kendini bana ada.

Ben seni kimse ile paylaşmadım, sen de beni kimse ile paylaşma.

Bu tür yaklaşımlar sağlıklı bir sevginin değil, egoistliğin göstergeleridir. Ama ne yazık ki, çıkış noktası sevgidir.

Sevgi, tüccar işi bir alışveriş değildir. Sevginin değeri ölçülemez ki, karşılığı tam olarak verilsin. Sevgi, aynı zamanda, bir özveridir. Özverisiz sevgi karşı tarafı esir almak isteyen bir yalandır.

Sevmek kavramı istismar edilmeye çok müsaittir. Seven, kimi seviyor, kendisini mi, yoksa sevgiliyi mi?

– Sevgilim, seni ölesiye seviyorum, benim olmazsan, ölesiye sevgim öldüresiye sevgiye dönüşür ve seni başkasına yar etmem…

– Kızım, seni çok seviyorum, ama sen örfe aykırı hareket ettin ve benim toplum içindeki itibarım iki paralık oldu. Kendimi kurtarmak için, seni öldürmek veya öldürtmek zorundayım.

Lanet olsun böyle sevgilere.

– Ey vatan, seni o kadar çok seviyorum ki, seni korumak için canımı bile veririm….

– Ey sevgili… Ey evlat… Ey anne… Seni o kadar çok seviyorum ki, seni korumak için canımı bile veririm.

Gerçek sevgi, asil sevgi budur.

Sevgi çok değerli bir duygu, sevgili çok değerli bir varlık, ama can da çok değerlidir. Bunların üçü bir arada olmalı, hiçbiri diğerleri için kurban edilmemeli. Burada gene akıl devreye girip, ön tedbirleri alarak, son fedakarlığa gerek bırakmamalıdır.

Akıl ve sevgi bir arada olurlarsa çok zor engelleri bile aşarlar.

* İnsan çok karmaşık bir varlık; ne zaman, nerede, ne düşüneceği belli değil.

O gün düşündüklerimi bugün de onaylıyorum.

22 Ocak 2008